Harita: 30 Ekim 1918 târihinde Mondros Ateşkes Antlaşması imzâlandığında Türk kontrolünde bulunan topraklarımız ve birliklerimizin bulunduğu yerler.
Afrin, 2014 yılında terör örgütü PKK’nın Sûriye kolu PYD
tarafından ilân edilen “özyönetim” ile tekrar gündemimize girdi. Türk Silâhlı
Kuvvetleri’nin Özgür Sûriye Ordusu ile berâber Afrin’e yönelik başlattığı
harekât ile de Türk ve dünyâ gündeminin merkezine oturdu. Bununla birlikte
yaşananları anlayabilmek için Afrin’in coğrafyasına ve târihine bakmak
gerekiyor.
Afrin, Türkiye’nin
Hatay ve Kilis illeri arasında yer alan Sûriye’ye âid bir yerleşimi birimidir.
Günümüzde Haleb iline bağlı olan Afrin’in merkez nüfûsu, 2004 verilerine göre
32 798 iken ilçenin tamâmının nüfûsu ise 172 095’dir[1]. Eldeki son resmî ve
objektif nüfûs bilgisi bu olduğu için buna göre hareket etmek gerekir.
İlçenin etnik nüfûsu hakkında kesin bir söz söylenemese
bile Kürd ağırlıklı olduğu, bununla birlikte önemli bir Türkmen ve Arab nüfûsunun
da bulunduğu bilinmektedir. Bununla birlikte Afrin’in bâzı yerleşimleri
doğrudan bâzı Kürd aşîretlerinin adını taşımakta ve nüfûsun tamâmı o aşîretin mensûbları
oluşturmaktadır. Meselâ Raco aşiretinin yaşadığı Raco’nun 2004 yılındaki nüfûsu
21 955’tir. Aynı şekilde Şîrvan aşîretinin yaşadığı Şîrvan’ın 2004 yılındaki
nüfûsu 13 632’dir[2].
Ayrıca farklı Kürd aşîretlerinin yaşadığı Ma’batlı’nın 2004 yılındaki nüfûsu 12
359 iken, Cîndires’in (Cîn Deresi) 2004 yılındaki nüfûsu 32,947’dir. Bunun dışında
Kürd, Türkmen ve Arabların yaşadığı Bülbül ile Şeyh El Hadid’in 2004 yılındaki
toplam nüfûsu 26 444’dür[3]. Buna göre Afrin’in
dışındaki nâhiyelerde 90 000 ilâ 100 000 arasında bir Kürd nüfûsun yaşadığını söylersek,
yanlış olmaz. Bununla birlikte bu nüfûsa civâr köylerin nüfûsu dâhildir. Merkez
için herhangi bir etnik nüfûstan söz edemesek de, çevre yerleşimlerin nüfusları
üzerinden ancak bir tahmîn yürütülebilir ki, bu durumda da merkezle birlikte
toplam Kürd nüfûsun 100 000 ilâ 110 000 arasında olduğu söylenebilir. Bununla birlikte
Afrin merkezinin, yaklaşık 1 kilometre, güneydoğusunda yer alan Tûrandah köyü
de Türkmenliğe yapılan vurgu olarak yer almaktadır.
Afrin bölgesi, günümüzde Haleb’in parçası olan bir ilçe
iken, Osmanlı döneminde yine Haleb’in Amik ilçesine bağlı bir yerleşim olarak
görüyoruz[4]. Bununla birlikte burada Afrin adı, bir
yerleşim biriminin ötesinde “çeltük nehri” olarak yer almaktadır. Bu ifâde bize
buranın çeltik kaynağı olduğunu göstermektedir. Ayrıca 1536 târihli tahrir
defterinde de Afrin nehrine dâir iki kayıt yer almaktadır. Buna göre birinde,
20 kantar tohuma karşılık 34 neferin (kişi) olduğu ve hâsılâtın 120 000 birim
olduğu, yarısının mîrî hisse, yâni devletin payı, yarısının da rencberlerin
hissesi, yâni çiftçilerin hissesi olduğu belirtilmektedir. Diğerinde de bölgeye
40 kantar tohum verildiği ve 40 neferin olduğu belirtilip, hâsılâtın 20 000
birim olduğu, yarısının mîrî hisse, yâni devletin payı, yarısının da
rencberlerin hissesi, yâni çiftçilerin hissesi olduğu belirtilmektedir[5].
Bunun dışında Osmanlı arşivlerinde de sâdece birkaç defâ
yer almaktadır. Bunlardan biri 4 Temmûz 1891’de bölgede görülen koleraya, diğeri
15 Kasım 1887’de Afrin’in yanan tahta köprüsü yerine yenisinin yapımına
başlandığı yönünde… Bu dönemde Afrin’i içine alan bölgenin A’zaz-ı Ekrâd olarak
adlandırılması[6],
Kilis’in güneyinde kalan ve bugünkü Afrin bölgesini oluşturan alana da Ekrâdî
Kilis[7] denilmesi, bölgede çok
uzun zamandır yoğun bir Kürd nüfûsun yaşadığını göstermektedir.
1.Dünyâ
Savaşı’nın bitmesiyle berâber başlayan işgâller, bilindiği gibi ilk olarak
güney bölgeleri olan İskenderun-Musul hattı üzerinde gerçekleşmiş ve bölge, ilk
olarak İngilizler tarafından işgâl edilmişti. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın
imzâlandığı 30 Ekim 1918’de 3. Kolordu’nun karargâhı bulunuyordu. Ancak ateşkesten
sonra Afrin de, A’zaz ile birlikte İngilizler tarafından 12 Mart 1919 târihinde
işgâl edilmişti[8].
Kaynaklara
baktığımızda bölgedeki Türkmenlerin dışında Kürd ve Arab aşîretlerinin büyük
oranda direnişe geçtikleri ve Kuvvâ-i Millîye grupları oluşturdukları
bilinmektedir. Buradaki ve bütün Sûriye’deki direniş, “güney cephesi”nin
parçası olarak yürütülmektedir. Anteb’in 8 Şubat 1921’de düşmesinden sonra “Sûriye
Harekât-ı Millîye Reisliği”ne getirilen Özdemir Bey, mart başlarında Maraş’ta
bir toplantı yaparak, Sûriye’deki direniş bölgesini beş mıntıkaya ayırmıştır. Afrin’i
kapsayan mıntıka ise 1. Mıntıka olarak yer almaktadır. Bu mıntıkada şu bölgeler
vardı: Bütün Amik, Hassa, Meydân-ı Ekbez, Cebel-i Ekrâd, Hamam, Muratpaşa
Köprüsü Mıntıkası[9].
Bunun
öncesinde 1920 yılının ortalarında Raco ve Katma arasında Türk ve Kürd
aşîretlerinden oluşan birlikler, gece yarısı tren raylarına saldırıp, bir
Fransız ikmâl trenini raydan çıkarmışlardır. Devâmında yaşanan baskınla berâber
Fransızlar ağır bir bozgun yaşamışlardır. Ancak Fransızlar, buna karşın Ermenî
çetelerini, intikâm amacıyla Afrin köylerine saldırtmıştır[10].
Ağustos
1920 târihinde Afrin’de Kuvvâ-i Millîye adına faâliyet yürüten 2000 kişinin
olduğunu kaynaklar belirtmektedir. Yine Afrin’den Mülâzım Kemâl Efendi, Haleb’de
Fransızlara saldıran akıncı müfrezelerine destek için 500 kişilik bir birlikte toplamıştır[11].
1921
yılında Afrin civârında ilk olarak Âsım Bey’in, onun öldürülmesinden sonra da
Bedri Bey’in komutasında çatışmalar yapılmış ve Fransızlara büyük kayıplar
verdirilmiştir[12].
Özdemir Bey komutasında gerçekleşen bu mücâdeleler, Rakka’dan Haleb’e, Haseke’ye,
Cerablus’a ve Afrin’e kadar uzanmaktaydı. Böylece hem Mîsâk-ı Millî’nin önemli
parçaları olan bu yerler, korunmaya ve kurtarılmaya çalışılıyor, hem de
günümüzde Türkiye sınırları içerisinde kalan Anteb, Maraş, Urfa ve Adana’nın
yardımına koşulmuş olunuyordu.
Ancak
bu mücâdeleye rağmen Fransızlar, özellikle Afrin’in Türkiye’ye bırakılmaması
için ciddî anlamda ısrar ediyordu. Türkiye’ye sundukları taslaktaki sınıra
(günümüzdeki sınır), en sert tepkiyi, bölgeyi iyi bilen ve El Cezîre Grup
Komutanı Selahaddin Âdil Bey, kendisine sorulması üzerine, vermiş ve şöyle
demiştir[13]:
“… Mezkur hudud Hayfa kazasıyla Kürd
Dağı ve Kilis Kazasını ikiye taksim ediyor ki; bu mahzurludur… Hudud civârında
sakin İlbeyli ve sair Türkmen aşiretleri ki; kamilen Türkdürler ve kısmen Türk,
kısmen Suriye idaresinde kaldıkları takdirde… pek çok ihtilafa ebep olur.”
Bununla birlikte savaşın gidişatıyla birlikte bölge
halkında da önemli değişimler başlamıştır ki, bu durum, günümüze kadar devâm
eden sürecin başıdır, dersem yanılmış olmam. Bu bölge hakkında 5 Temmûz 1921
târihinde Özdemir Bey’in gönderdiği rapordaki şu cümleler, oldukça önemlidir[14]:
“… Bu havali
ahalisi… Türkiye’nin kendilerine ciddi bir muavenet edemeyeceğini, evvelemirde
kendi nefislerine güvenmek lazım geldiğini biliyorlar… ancak cephanesizlikten
dolayı metanetleri kırılıyor… Şeyh Salih El-Ali’nin mıntıkası büyük Fransız
kuvvetlerince işgal edildi, zira; Cebel-i Ekrad havalisindeki aşair rüesesının
tamamı Fransız hizmetindedir.”
21 Temmûz 1921 târihinde de TBMM’nin Fransa ile barış
görüşmelerine başlaması üzerine gönderilen bir emirle, bölgedeki bütün Kuvvâ-i
Millîye grupları, Kilis bölgesine doğru geri çekildi ve Özdemir Bey’in
liderliğindeki Sûriye Harekât-ı Millîyesi ortadan kaldırıldı.
Savaş içerisinde bölgedeki aşiretlerdeki değişim,
Fransızların kalıcı olacağı ve ayrı bir Sûriye devletinin parçası olacakları
düşüncesiyle gerçekleştiği belli oluyor. Arab aşiretler, zamanla Sûriye
krallığının parçası olmayı benimserken, Kürd aşîretlerinin Kürd millîyetçiliğine
yöneldiğini görüyoruz. Kalan Türkmenler ise önce Fransızların, sonra da Sûriye
yönetimlerinin “Türkiye ajanı”, “Pan-Türkist” gibi suçlamalarına mâruz kalıp
sık sık baskı ve şiddete mâruz kaldığı bilinmektedir.
Bilindiği üzere Haleb ili, Türkiye Cumhûriyeti’nin
kurulmasından sonraki Kürd millîyetçiliğinin en önemli merkezi olmuştur. Ancak
asıl merkezin, etkin bir Türk nüfûsun olduğu il merkezi değil, çoğunluğunu
Kürdlerin oluşturduğu Afrin olduğunu bilmemiz gerekir.
Dönemin en önemli Kürd örgütlerinden Hoybun’un (Kürd-Ermenî)
öncesinde de 1925 yılında, isyânın hemen öncesinde Kürd isyâncı Şeyh Sâid’in
oğlu Ali Rıza, Haleb’e, 20 sürü koyunla gelmiş, burada İngiliz ve önemli Kürd aşîret
reisleriyle görüşmüş, yanında bir heybe dolusu altınla geri dönmüştür[15].
Bununla birlikte Lübnân’da 5 Ekim 1927’de Ermenî Taşnak
ile Kürd Âzâdî örgütlerinin bir araya gelmesiyle Hoybun kuruldu. Hoybun, bir
Kürd-Ermenî örgütü olarak Türkiye toprakları üzerinde Kürdistan ve Ermenistan
kurulmasını öngörüyordu[16].
Cemiyetin Sûriye’den yönetilmesinin sebebi ise hem tehcirle
gelen büyük bir Ermenî nüfûsun olması, hem de Afrin gibi Kürd millîyetçiliğini benimsemiş
yerlerin bulunmasıydı. 1929 yılında cemiyetin merkezinin resmî olarak da Haleb’e
taşınmasıyla berâber Afrin’in Kürd millîyetçiliği açısından önemi arttı. Hem
Türkiye sınırında olması, hem denize yakın olması, hem de silâhlı bir yapının
olmasından dolayı burası etkisini büyük oranda gösterdi. 1930 yılındaki Ağrı
İsyânı’nda da bu örgütün payı büyüktü ve bu isyân, Afrin’de planlanmış ve
yabancı desteği buradan sağlanmıştı.
Afrin’in bu geçen süreyle berâber Kürd millîyetçiliği noktasında
git gide radikalleşen yapısı ve bir merkez olduğu gerçeği, bütün çıplaklığı ile
ortada durmaktadır. Ancak maâlesef, şimdiye kadar bu konuda sayın Enes Demir’in
Post Yayınları’ndan çıkan “Yeni Belgeler Işığına Vazgeçilmeyen Topraklar
Mîsâk-ı Millî Rakka, Telabyad, Resulayn, Haseke, Aynü'l Arap, İdlib, Haleb,
Azez, Cerablus, Deyr-i Zor, Sincar, Telafer, Zaho)” adlı eserinin dışında derli
toplu bir eser yayınlanmamıştır.
KUTLU ALTAY KOCAOVA
24 Ocak 2018
[2] a.g.e.
[3] a.g.e.
[4] Özkılınç,
Ahmet; Coşkun, Ali; Sivridağ, Abdullah (haz.), Anadolu, Karaman, Rum,
Diyarbakır, Arap ve Zülkadriye Eyaletleri (1530-1556) (Şam ve Halep dahil),
s.47, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire
Başkanlığı Yayın Nu: Osmanlı Yer Adları: II, Ankara - 2013
[5] Özkılınç,
Ahmet; Coşkun, Ali; Sivridağ, Abdullah; Yüzbaşıoğlu, Murat (haz.), 397 Numaralı
Haleb Livâsı Mufassal Tahrîr Defteri 943/1536) 1, s.234, T.C. Başbakanlık
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın Nu:109,
Defter-i Hâkânî Dizisi:XVI, Ankara - 2010
[6] Demir,
Enes, Yeni Belgeler Işığına Vazgeçilmeyen Topraklar Mîsâk-ı Millî Rakka,
Telabyad, Resulayn, Haseke, Aynü'l Arap, İdlib, Haleb, Azez, Cerablus, Deyr-i
Zor, Sincar, Telafer, Zaho), s.55, Post Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, Haziran
2017
[7] Sezen,
Tahir, Osmanlı Yer Adları (Alfabetik Sırayla), s.312, T.C. Başbakanlık Devlet
Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayın Nu:21, Ankara - 2006
[8] Demir,
Enes, a.g.e., s.201
[9] Kılınçkaya,
M. Derviş, Osmanlı Yönetimindeki Topraklarda Arap Milliyetçiliğinin Doğuşu ve
Suriye, s.191, Atatürk Araştırmaları Merkezi, 2. Baskı, Ankara, 2008
[10] Demir,
Enes, a.g.e., s.202-203
[11] Demir,
Enes, a.g.e., s.203
[12] Demir,
Enes, a.g.e., s.206
[13] Kılınçkaya,
M. Derviş, a.g.e., s.195
[14] Kılınçkaya,
M. Derviş, a.g.e., s.200
[15] Köçer
Mehmet, "Hoybun Cemiyeti ve Doğu Anadolu'daki Faaliyetleri", Fırat
Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Dergisi, c.1, s.2, ss.79, Elazığ, 2003
[16] Sarınay,
"Hoybun Cemiyeti ve Türkiye'ye Karşı Faaliyetleri", http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-40/hoybun-cemiyeti-ve-turkiyeye-karsi-faaliyetleri
(Erişim târihi: 24.01.2018)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder